Geçenlerde bir anne, okullar açıkken biraz daha rahat olduğunu, salgın sebebiyle 30 günden fazla bir süredir evde kalan çocuklarının sürekli bir istekte bulunduğunu ve kendisinin bu isteklere yetişmekte zorlandığını söylüyordu. Bunun yanında iki çocuğunun kitaplarını her gün düzenli çalışarak onları çoktAAAn bitirdiklerini belirtiyordu. Sevgili annemiz bununla da kalmıyor, kitapları bu kadar hızlı bitince, öğretmenlerin okulda ne iş yaptıklarını merak ettiğini de ekliyordu. Tabi ya, nasılsa kitaplar evde bitiyordu, çocuklar bilgiye çook çabuk erişiyordu, istedikleri her yerde, o zaman şu bizim bakıcılar ne zaman iş başı yapacaktı? Onların aldıkları 3-5 kuruş da bize mi devredilseydi????…. Annemizin bu söylemini şaka sınıfına mı koysam, ironi sınıfına mı, …yoksa başka bir sınıfa mı, bilemedim. Ya da bir sınıfa koymasam mı? Aaaah yeter! Neden her şeyi bir sınıfa koymaya çalıştığımı da anlamadım ya neyse. Bir öğretmen olarak o anda kafamı defansif duygularla karışmış bir halde buldum. Evet evet, kafamda tilkiler çarpışıyordu ve çarpışmanın şiddetiyle bir sağa bir sola savruluyordu zavallıcıklar. Sonra birden silkelendim ve aklıma şöyle bir şey geldi: Malum ya, salgını yendikten sonra, öğrencileri bir an önce okullu oldurup, sınıflarına doldurmadan bu tür söylemlere maruz kalmaya ve ardından kafamda sürekli çatışan zavallı tilkileri ille de uygun bir sınıfa yerleştirmek için çabalamaya devam edecektim sanırım. Ne sınıfçı çıktım ben de şu orta sınıf halimle. Kimse de inanmaz zaten bana, bu sadece bir “bilişsel tasarruf” desem de. Belki de tüm tilkilerimle baş etmemin bir yansıması olarak bu yazıyı kaleme aldım kim bilir? …ve Covid-19 salgını gösterdi ki, öğretmenler sadece eğitim ve öğretimden sorumlu birer müfredat aktarıcısı değildi, onlar aynı zamanda ailelerin gün boyu baş etmekte zorlandığı çocuklarını güvenle teslim edebildikleri -sözüm ona- eğitimli birer bakıcıydı belki de… Gerçekte mi?…. kulağına gelen ‘kime göre, neye göre?’ seslerini koy hemencik bir yere… Tabi ki benim içimdeki gerçekte; bir annenin çocuğuna şefkati, bir ustanın çırağı için ciddiyeti, bir koçun yetiştirdiği kişi için hassasiyeti ne idiyse, böyle bir şeydi öğretmeninki de…her ne kadar araya mesafeler girse de…

Not: Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun…21.04.2020

Dr. Neslihan Kurt

Resim kaynağı: https://rewire.news/article/2014/12/16/quality-early-education-requires-quality-pay-for-teachers/