24 KASIM 2019 ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜNE ATFEN…
(Atama Türleri Bağlamında)
Dr. Neslihan Kurt*
Millî Eğitim Bakanlığının özellikle dezavantajlı bölgelere gerekli öğretmen istihdamının sağlanması için birbirinden farklı türlerde (sözleşmeli kadrolu, kadrolu, ücretli vb.), öğretmen atama politikaları yürüttüğü gözlenmektedir. Aslında daha önce Maliye Bakanlığı tarafından yürütülen vekil öğretmenlik uygulaması da sözü edilen farklı atama türleri arasında sayılır. Bu istihdam türlerinden kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler daimî kadro statüsünde, vekil ve ücretli öğretmenler ise geçici öğretmenlik statüsünde bulunmaktadır. Geçici statü kapsamında bulunan ücretli ve vekil öğretmenlerin görevlendirilme ve ücretlendirilme durumları birbirinden farklıdır. Buna göre göreve başlamaları için Maliye Bakanlığının izni gereken vekil öğretmenlere vekalet aylığı (asil memur aylığının üçte ikisi) ödenirken, il veya ilçedeki amirin izni ile göreve başlayan ücretli öğretmenlere sadece ek ders ücreti ödenmektedir. Genelde ilkokul öğretmenliği için başvurulan (ve en az lisans mezunu olma gibi bir şartı olmayan) vekil öğretmenlik uygulaması yerine, günümüzde sadece ek ders karşılığı çalışan ve en az lisans mezunu olan adaylardan seçilen ücretli öğretmenlik uygulaması tercih edilmektedir. Farklı türlerde atanan öğretmenlerin öğretmenlik mesleğine ilişkin değerlilik algılarının birbirine göre farklılık gösterebileceği düşünülmektedir. Son zamanlarda farklı atama biçimine sahip öğretmenlerin kamuoyunda sıklıkla gündeme geldiği hâlde, konuyla ilgili bilimsel çalışmaların yeterli düzeyde olmadığı anlaşılmıştır. Bu amaçla farklı atama türlerine göre atanmış olan 30 öğretmen ile yüz yüze ve telefon yoluyla görüşmeler yapılmıştır. Yapılan görüşmelere göre elde edilen sonuçlardan bazıları şöyledir: Çeşitli demografik özelliklere sahip öğretmenlerin kendilerine ilişkin saygınlık algıları oldukça yüksek görünmektedir. Kendini olduğu gibi kabul etmeye, değerli ve saygın biri olarak görmeye ilişkin kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin görüşleri arasında önemli farklılıklar olmadığı anlaşılmıştır. Öğretmenler saygınlığı çoğunlukla insanın sağlıklı kişilik özelliklerinin bir yansıması olarak belirtmiş, ayrıca kendini tüm yönleri ile tanımanın ve kabul etmenin, kendi sınırlarını bilmenin ve gelişmeye her zaman açık olmanın önemine vurgu yapmışlardır. Ayrıca son zamanlarda öğretmenlerin kendisinin, çalışma ve ekonomik koşullarının, eğitimin yapısal, içerik ve felsefi sorunlarının yanında öğretmen atama politikalarının saygınlığın düşüşünde etkili olduğunu savunmuşlardır. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerden mesleki tecrübenin artmasıyla öğretmenlik performansının iyileşeceğini ve saygınlık düzeyinin yükseleceğini öne sürenler olmuştur. Bu durum sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin görece daha düşük kıdemli bulunmasından ve genellikle çalıştıkları okulda bir yıl ya da daha az bir süre boyunca istihdam edilmesinden kaynaklanabilir. Araştırmaya katılan kadrolu öğretmenlerin önemli bir bölümü ise saygınlığın arkadaşlardan ve yöneticilerden kaynaklandığını düşünmektedir. Öte yandan bu öğretmenlerin yaş ortalaması ve kıdem düzeyi diğer atama türlerine göre daha yüksektir. Bu durum, araştırmaya katılan kadrolu öğretmenlerin dışsal denetim odaklı, görece daha genç olan sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin ise içsel denetim odaklı olabileceğini akıllara getirmektedir. Yapılan görüşmelerde sözleşmeli öğretmenlerin atanabilmek için zorlu sınavlardan geçtiklerini ve yüksek puanlar aldıklarını özellikle belirttikleri, bu nedenle kendilerini özellikle pedagojik ve alan yeterliği açasından oldukça yüksek algıladıkları anlaşılmıştır. Buna rağmen bazı özlük haklarının daha kısıtlı olduğunu ve kendilerine yönelik “sözleşmeli” tabirinin kullanılmasından ve yöneticiler ya da iş arkadaşları tarafından farklı bir sınıfta görülmekten rahatsızlık duyduklarını, dolayısıyla kendilerini okulda çoğu zaman motive eden en önemli faktörün öğrenciler olduğunu dile getirmişlerdir. Diğer taraftan araştırmaya katılan öğretmenlerin çoğu, çevreden ve iletişim araçlarından gelen tüm olumsuz algılara rağmen gelecek nesilleri yetiştirme misyonundan dolayı, öğretmenlik mesleğinin önemli, saygın ve itibarlı olmayı hak ettiğini savunmuşlardır. Diğer bir deyişle atama biçimi ne olursa olsun öğretmenler hem kişisel hem de mesleki açıdan kendilerini saygın, önemli ve değerli olarak algılamaktadır. Ancak öğretmenler bunu yeterli görmemekte, yakın ve uzak çevrelerinin de böyle algılamasını, ayrıca karar vericilerin ve son zamanlarda bu olumsuz algının perçinlenmesinde rolü olan tüm iletişim kanallarının buna aracılık etmesini beklemektedir.
Araştırma sonunda “saygınlık” konusuna etki eden birçok faktör olduğu anlaşılmaktadır. Bu faktörlerden biri de atama türlerindeki çeşitliliğin öğretmen açısından olduğu kadar, okul içi ve okul dışında ortaya çıkan algılardır. Genel olarak eğitim sisteminin bir bütün olduğu, öğretmenlerin ise bu sistemde önemli bir insan kaynağı, hatta önemli bir “değer” olduğu ve toplumdaki bireylerin insanlaşmasına katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Sonuç olarak eğitim sisteminin değişen şartlara ayak uydurabilmesinde, insanın ve insanlığın yüceltilmesinde kilit role sahip öğretmenlerin; yöneticiler, çevre, toplum ve karar vericiler tarafından en uygun politikalar ile desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerektiği söylenebilir.
*Bu makaleye konu olan araştırma, Prof. Dr. Ayşe Demirbolat danışmanlığında yürütülmüş, Dr. Neslihan Kurt tarafından kaleme alınmış ve 7-10 Kasım 2019’da Antalya’da düzenlenen Eyfor- programında sözlü bildiri olarak sunulmuştur. Makalenin tam metni daha sonra yayımlanacaktır.
Bir Cevap Yazın