1. Doktora yapmış bir öğretmen olarak şu andaki konumuzdan (pozisyonunuzdan) ne derece memnunsunuz, konumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. unvanını aldıktan sonraki ilk altı ayın, çevremdekilerin bana yönelttiği “şimdi ne olacak” sorularına tam olarak cevap verememenin üzerimde yarattığı belirsizlik/baskı/kaygı/endişeler ile geçtiğini söyleyebilirim. Herhangi bir yerden/kişiden ileriye dönük belirli bir teklifi/fırsatı değerlendiremediğinden, ben de ne olacağını bilmiyor veya kestiremiyordum. Şu sıralar bu tarz sorulara karşı daha doygun/net bir cevabım oluyor: “Ne olacağını bilmiyorum ama çalışmaya devam ediyorum.” Sonuç olarak doktora programına girerken herhangi bir kişi ya da kurumun referansıyla değil kendi kişisel gayretlerimle girdiğimden, bundan sonraki süreçte de aynı yolu izleyeceğimi düşünüyorum. “Daha fazla ne yapabilirim?” sorusunu kendime hep sormuşumdur. Öğretmenlik motivasyonum, iş doyumum, performansım ve bağlılığım belli bir zamana kadar artmaya devam etti. Ancak istifadan önceki son zamanlarda “artık farklı bir platformda, daha geniş gruplarla da yola devam edebilir ve daha çok cana dokunabilirim” düşüncesine kapılmaya başladım.
2. Doktora eğitimini göz önünde bulundurduğunuzda kendinizin uygun bir pozisyonda (konumda) çalıştığınızı düşünüyor musunuz, unvanı aldıktan sonra herhangi bir ödül aldınız mı, görev değişikliği oldu mu? Hangi konumda istihdam edilmenizin (MEB, üniversite) uygun olacağını düşünüyorsunuz?
Çalıştığım kurum ve pozisyonu korumakla birlikte Dr. unvanını almış olmamın öncekine göre motivasyonumu arttırdığını söyleyebilirim. Tabi unvanı aldıktan sonra herhangi bir ödül alma ya da görev değişikliği olmadı. Sadece mebbis / özlük bilgilerimde bir derece ve bir kademe ile hizmet puanıma +90 puan almış oldum. Ancak bu puanın tayin önceliği dışında emeklilik süresine veya ücrete bir etkisi olmadığını biliyorum. Farklı bir okula tayin isteme planı olmayan biri olarak bu puan benim için kısa vadede pek bir anlam ifade etmiyordu. Sadece birkaç yıl daha kıdemli gibi dolgun bir puana sahip oluyordun. Bu da daha kıdemli olan bir takım kişileri rahatsız etmiş olabilir. Daha sonra verilen bu puanlar bir sendikanın itirazları üzerine yargı sürecine girmiş ve askıya alınmıştır. Pandemi sürecinin ardından yapılan MEB Şurasında yıllardır tartışılan öğretmenlik meslek kanunu yeniden ele alınmış ve bu kapsamda Doktoralı öğretmenlerin baş öğretmen olması ve belli bir ücret artışına tabi olması konusu yeniden gündeme gelmiştir. Ancak daha önce tanıdığım doktoralı arkadaşlardan edindiğim bilgilere göre onlar bu gelişmelerle tatmin olmamış görünmektedir. Kendi açımdan bundan sonraki süreçte MEB, özel sektörde bir girişimcilik faaliyeti veya bir yüksek öğretim kurumunda devam etmem daha uygun olabilir diye düşünürken sonunda bir karar verdim ve şu anda bir yapay zeka firması, ayrıca global bir firma olan NVIDIA ile Türkiye distribütörlüğü ve elit partnerliği bulunan OpenZeka Teknoloji Anonim Şirketinde genel müdür olarak devam etmekteyim. Firmanın genel işleyişinin takibi yanında özelde insan kaynakları ve staj yönetimi süreçleri ile de ilgilenmekteyim.
3. MEB’in ve üniversitelerin doktora yapmış öğretmenlere yönelik insan kaynakları politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
MEB’in ve ilgili yüksek öğretim kurumlarının doktora mezunu öğretmenleri uygun biçimde değerlendiremediğini düşünüyorum. Başlangıçta gerek aldığımız dersler ve hazırlandığımız yeterlilik sınavı sayesinde, gerekse yazdığımız doktora teziyle bir araştırmacıda olması gereken niteliklere sahip donanımlı bir insan olarak yetiştirildiğimizi düşünüyordum. Ancak bu kullanılmayan edinimlerimizin zamanla kaybetme riski karşı karşıya olduğumuzu belirtmek isterim. Bununla ilgili bir örneği bana okul yöneticim vermişti. Kendisi yaklaşık 30 yıllık deneyime sahip olan bir öğretmen arkadaşının yıllar önce doktorasını tamamladığını, taşrada değil, ailesinin ikamet ettiği büyük şehirde bir üniversiteye girmeyi istediğinden, ayrıca bakanlıkların ilgili bir biriminde istihdam edilmediğinden dolayı, hala öğretmen olarak çalışmaya devam ettiğini ve doktora eğitimi ile sahip olduğu niteliklerin çoğunu ise zamanla kaybettiğini söylemişti.
4. Doktora yapmış öğretmenlere ne ölçüde önem (değer) veriliyor?
Aslında herkesin “değerlilik” ölçütü birbirinden farklıdır. Örneğin değerlilik ölçütünüz içsel kaynaklı olduğunda, kurum ya da bireylerin bu konuda ne düşündüğü ile pek ilgilenmiyorsunuz. Benim için “değerlilik” algısı hem içsel hem de dışsal kaynaklı olabiliyor. Aslında “değerlilik” sadece bir hedef değil, kabullerinizin ve zamanın şekillendirdiği bir sonuçtur. Şimdiye kadar yapıp ettikleriniz, çevreyle ya da kişiler arası iletişim tarzınız, toplum/insan yararına sunduğunuz çalışmalarınız, gayretiniz, halden anlayan tavırlarınız, …vb. ile ortaya çıkan bir sonuç. Tüm bunlara rağmen bazen dış kaynaklardan gelen tepkileri de dikkate alarak, emeklerinizin karşılıksız kaldığını ya da gereken değeri görmediğini düşündüğünüz anlar olabiliyor. Ben genel olarak MEB’in, İl-İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin ve Yüksek Öğretim Kurumlarının Doktoralı öğretmenlere gereken (ya da hak ettikleri) değeri / önemi vermediğini düşünüyorum. Belki de bunu bir insan kaynağı ihlali gibi düşünüyorum. Kendi imkanlarıyla çok zor şartlarda yetişen doktoralı bir öğretmen hak ettiği değeri görmemektedir. Son zamanlarda çok kullanıldığı için içi boşalan ve artık mide bulandıran “Liyakat”, “Nitelikli İnsan Kaynağı”, “Yetişmiş İnsan Gücü”, …vb. kavramları da yenilenmeye muhtaç gibi duruyor…
5.Doktora eğitiminden sonra bilgi birikiminizden ne ölçüde yararlanıldı, bu konuda üst yöneticiler sizinle hangi düzeyde iletişime geçti? İlgili üst yönetimlerin nitelikli insan kaynağını etkili bir şekilde değerlendirdiğini düşünüyor musunuz?
Doktora eğitimimden sonra bilgi birikimimden sadece kendi okulum ve okuluma yakın olan bir başka okul eğitim talebiyle yararlandı diye düşünüyorum. Henüz MEB, MEM, İlçe MEM ve YÖK’e bağlı kurumlardan bir talep olmadı. Doktora mezunu diğer arkadaşlarıma da bildiğim kadarıyla böyle bir taleple giden olmamış. Bu durumda ilgili üst yönetimlerin nitelikli insan kaynağını etkili bir şekilde değerlendirdiğini düşünmüyorum.
6. Doktora yapmış olmak yasal mevzuatta size ne tür katkılar sağlamakta? Bu katkıları yeterli buluyor musunuz? Terfi, yönetici görevlendirme ve ödüllendirme politikalarına ilişkin olarak neler söylersiniz?
Öğretmenlik mesleğinde bir derece ve bir kademe verildi. Bir de ek derslere %15 oranında bir fark oldu. Tabi ki bu katkıları yeterli bulmuyorum. Terfi olanakları diğer mesleklerde olduğu gibi işletilmiyor. 2005 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından bir defaya mahsus gerçekleşen “uzman öğretmenlik” uygulaması bir çözüm olmadığı gibi, bu uygulamadan dolayı günümüze değin devam eden öğretmenler arası maaş farkları “hakkaniyet” konusu tartışmalarını beraberinde getirmiştir. O dönemde uzman öğretmen olmak için kimi zaman sadece sınava girmesi bile yeterli sayılan öğretmenler, “uzman öğretmen” ya da “baş öğretmen” unvanı ile diğer öğretmenlerden bir miktar daha fazla ücret almaya başlamış ve günümüzde halen bu uygulama diğer öğretmenlerin aleyhine olacak biçimde devam etmektedir. Doktoralı bir öğretmenin ise adı “uzman öğretmen” olarak geçmediği gibi, sadece ek-dersinde geçerli olan %15’lik bir fark, bu miktarın çok altında kalmaktadır. Diğer taraftan ödüllendirme politikalarının “öğretmen motivasyonunu arttırıcı” yönde işletilmediğini ve dolayısıyla öğretmen odaklı olmadığını düşünüyorum. Günümüz koşullarında öğretmenler aldıkları teşekkür/takdir/başarı gibi belgelerden daha çok, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yeterliklerinin arttırılması ve buna bağlı olarak alanında ilerleme ve terfi olanaklarının geliştirlmesi ile daha fazla motive edilebilir. Ayrıca okul yöneticilerinin öncülüğünde tahsis edilen olumlu okul iklimi, örgütsel adalet, iş barışı ve örgütsel güven,… gibi özellikler mutlu öğretmeni; mutlu öğretmen ise mutlu öğrenciyi ortaya çıkaracaktır.
Yönetici görevlendirme politikalarında tartışmalar kısa vadede bitecek gibi görünmüyor. Yöneticilik, teknik ve uzmanlık gerektiren özel bir alan ve aslında salt öğretmenlikten ayrı bir meslektir. Bu nedenle bana göre yönetici görevlendirme süreçlerinde yöneticilik sınavı, belirli bir mesleki deneyim ile birlikte yönetim bilimleri ya da işletme alanında lisansüstü eğitim alma zorunluluğu da olmalıydı. Çünkü genel kabule göre nitelikli bir yöneticinin; planlama, örgütleme, yöneltme, koordine etme ve denetleme gibi özelliklere, bununla birlikte kavramsal, teknik ve beşeri becerilere sahip olması beklenmektedir.
7. MEB ve üniversiteler doktora yapmış öğretmenlerden en etkili şekilde nasıl yararlanabilir, bu konudaki önerileriniz nelerdir? Nitelikli öğretmenlerden daha etkili yararlanabilmesi için gerek yönetmeliklerde gerekse insan kaynağının yönetimi süreçlerinde ne gibi düzenlemeler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Kendi adıma konuşacak olursam; 2003 yılından bu yana ülkemin farklı koşullarına sahip bölgelerinde çalıştım. Buna göre 1 yıl Van / Çatak’ta taşımalı eğitim yapan bir okulda, 3 yıl Van Merkez’e bağlı bir kenar mahalle okulunda, 4 yıl İskenderun’da göçmen aile çocuklarının geldiği bir okulda, 2 yıl Şanlıurfa/Akçakale’ye bağlı bir sınır köyünde çalıştıktan sonra 7.5 yıl Ankara’nın merkezi bir okulunda görev yaptım ve halen devam etmekteyim. Türkiye’nin farklı bölgelerinde bulunan taşımalı okullardan, göçmen ailelerin çocuklarının devam ettiği okullara, Suriye sınırında yer alan köy okullarına ve başkentte bulunan okullara kadar çok farklı segmentlerden gelen insanlara dokunduğumu düşünüyorum. Bundan sonra istihdam edileceğim yer neresi olursa olsun mesleğimin henüz ortalarına gelmiş biri olarak sahada (ya da mutfakta) farklı açılardan erken yaşta deneyim kazanma fırsatı yakaladığımı, tüm zorluklarına rağmen -iki çocuk annesi ve aktif öğretmenlik yaparken- doktora eğitimimi tamamlayarak uygulamada edindiğim bu deneyimi biraz daha ileriye taşıdığımı ve bu deneyimlerimin ortaya koyacağım her ürün için farklı bir avantaj sağlayacağını düşünüyorum.
MEB, mebbiste doktoralı öğretmenleri görebilmektedir. Bu öğretmenler özellikle MEB’de birçok birimde görevlendirilebileceği gibi, özellikle uzman yardımcılığı veya uzmanlık alanında ve AR-GE birimlerinde de görevlendirilebilir. Ayrıca öğretmen yetiştirme genel müdürlüğü iş birliği ile “öğretmen atölyeleri” kapsamında farklı okullarda diğer öğretmenlerin sınıf yönetimi, ölçme değerlendirme, kapsayıcı eğitim, okul kültürü, …vb. birçok alanda yetişmesine katkı sağlayabilir, diğer bir deyişle daha nitelikli “profesyonel bir hizmet içi eğitim” ile tüm eğitimiçi insan kaynaklarına katkı sağlayabilir.
YÖK, üniversitelerin ilgili bölümlerine alanda deneyimi olan bu öğretmenleri akademisyen/öğretim üyesi olarak dahil edecek yeni bir düzenlemeye gitmelidir. Bu sayede uzun süredir tartışılan ve kuram ile uygulama arasındaki uzaklık problemi, sahada yıllarca deneyimi olan bu öğretmenler aracılığı ile bir nebze olsun giderebilir.
*Bu röportaj Dr. Mehmet Özdoğru ile daha önce yapılan bir araştırma kapsamında gerçekleşmiş olup daha sonra bazı geliştirmeler ile güncel halini almıştır.
Bir Cevap Yazın